Maliye Hesap Uzmanları Vakfı (HUV) tarafından düzenlenen “Yeni Dünya Düzeninde Değişen Jeopolitik ve Ekonomik Dinamikler -Trump Politikalarının Türkiye’ye ve İş Dünyasına Etkileri” başlıklı panel bugün gerçekleştirildi.
Panele Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Birleşik Krallık eski Başbakanı Boris Johnson, Dünya Ticaret Örgütü Eski Genel Direktörü Roberto Azevedo da katıldı.
Maliye Hesap Uzmanları Vakfı (HUV) Başkanı Ahmet Eren ise Maliye Hesap Uzmanları Vakfı’nın düzenlediği panel ile güncel ekonomik gelişmeleri kamuoyunun dikkatine sunduğunu ifade etti.
Eren 2024’te Enflasyonla Mücadele ve Merkez Bankacılığı teması çerçevesinde makroekonomik istikrar anlayışlarını kapsamlı biçimde tartıştıklarını da kaydetti. Bu yılki panelin konusunun küresel ölçekte dikkat çekici bir gündemi ele aldığını vurgulayan Eren “Panel başlığımızın, ABD Başkanı Donald Trumpın ikinci kez göreve geleceğine dair güçlü beklentilerin konuşmaya başlandığı dönemden önce belirlenmiştir. Ancak özellikle Trump’ın 2 Nisan 2025 tarihinde yaptığı ve küresel yankı uyandıran açıklamalar bu kurguyu daha da güncel ve önemli hale getirdi. Trumpın küresel siyasi ve ekonomik sistem üzerinde yaratabileceği etkileri değerlendirmek bugün her zamankinden daha kıymetli. Bu doğrultuda alanında uluslararası itibara sahip çok kıymetli konuşmacılarla sizleri bir araya getirmekten büyük memnuniyet duymaktayız” dedi.
Panelde konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ABD’nin ticaret politikalarıyla korumacılık eğiliminin ivme kazandığını belirterek bu durumun uluslararası ticaretin yönünü belirgin bir biçimde etkilediğini söyledi. 2025 yılı itibarıyla küresel ekonomi de belirsizlik ortamının görüldüğünü ifade eden Yılmaz “20 Ocak 2025 tarihinde Sayın Donald Trump’ın ikinci kez ABD Başkanı olarak göreve başlaması, sadece ABD iç politikası açısından değil; aynı zamanda küresel ticaret düzeni bakımından da önemli yansımalar doğurmaktadır”dedi.
Yılmaz konuşmasında “Başkanlık Kararnameleriyle, ‘Önce Amerika’ yaklaşımı doğrultusunda, ABD’nin ekonomik ve teknolojik kapasitesini güçlendirmeye ve ulusal güvenliğini korumaya dönük yeni ticaret politikaları yürürlüğe konmuştur. Bu gelişmeler, ABD’nin ticaret politikalarında zaman zaman esneklik gösterse de, genel yönelimin belirsizlikler barındırmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Eş zamanlı olarak birçok ülke ile başlayan müzakere sürecinin nasıl sonuçlanacağı belli değildir. Özellikle Çin ve AB gibi büyük ekonomilerin tepkileri küresel ekonominin yönünü belirleyecektir. Türkiye olarak gelişmeleri yakından izliyoruz” ifadelerini kullandı.
Birleşik Krallık eski Başbakanı Boris Johnson paneldeki konuşmasına “Türk kökenlerimden dolayı çok şanslı ve gururluyum” diyerek başladı.
Johnson konuşmasında “Açıkça söyleyeyim, Türkiye altyapı inşasında, Birleşik Krallık’ta eksik olan dinamizmi gösteriyor. Hâlâ Londra’daki havaalanlarını birbirine bağlayacak yeni bir pist yapmadık. Kuzey İngiltere’ye hızlı tren projesini bile daha yeni başlattık. Ama burada Türkiye’de, Balkanlara kadar uzanan yüksek hızlı demiryolları var. Bu bize ders olmalı. Londra Belediye Başkanı’yken, Avrupa’daki en büyük mühendislik projelerinden birini yapmaktan gurur duydum. Ancak Birleşik Krallık olarak Türkiye’nin altyapı vizyonu karşısında çok geride kaldık. Türkiye’ye ilk geldiğim zamandan bu yana yaşanan değişim olağanüstü. Türkiye, dünya sahnesinde giderek daha önemli bir rol üstleniyor – Doğu ile Batı arasında bir köprü. Daha da önemlisi, küresel istikrar için bir güç. NATO’nun bir üyesi. Özellikle Suriye’de, Türkiye’nin yaptıkları çok büyük. O ülkede barış ve istikrar olmasını içtenlikle umuyorum” dedi.
Türk kökenlerinden dolayı çok şanslı ve gururlu olduğunu vurgulayan Johnson “Çünkü bu ülkenin çıkarları ve değerleri, benim ve ülkemin değerleriyle örtüşüyor. Batı’nın durumu hakkında insanların endişeli olduğu bir dönemde, NATO’nun çökeceğini, dünyanın artık güç bloklarına bölüneceğini iddia edenler var. Rusya’nın eski Sovyet çevresinde yeniden söz sahibi olabileceği, Amerika’nın Panama, Grönland, Kanada gibi yerleri ülkesine katacağı söyleniyor. Özellikle Grönland konusunda önce bize sormalılar – 1917’deki antlaşmaya göre Danimarka önce Birleşik Krallık’a sormak zorunda” diye ekledi.
Ama bunların olmayacağına inandığını ifade eden Johnson “Mesajım şu: Endişelenmeyin. Birleşik Krallık ve Türkiye olarak, dünyaya güven vermede ve sağduyu kazandırmada ortak rol oynayabiliriz. Öncelikle bu korkunç Ukrayna savaşını sona erdirmeliyiz. Bu savaşı bitirmeliyiz. Türkiye’nin barış çabaları takdire şayan – savaş başladığından beri arabuluculuk yapıyor. Savaşın bitmesinin tek yolu, Vladimir Putin’in Ukrayna halkını asla ele geçiremeyeceğini kabul etmesidir. Çünkü Ukraynalılar özgür olmak istiyor. Bu artık bir bağımsızlık savaşıdır. Biz de Britanya İmparatorluğu’nu yönetirken gördük ki, bağımsızlık savaşları tek bir şekilde biter. Beyaz Saray’da da artık bunun farkına varıldığını düşünüyorum. Ukrayna bu savaşı başlatmadı. Bu, Spielberg’in “Jaws” filminde, sahneye dalıp köpekbalığına saldıran yerli bir kadını suçlamak gibi olurdu. Ukrayna mağdurdu. Saldırgan Rusya’ydı. Trump da bunu anlıyor gibi görünüyor. İlk döneminde Ukraynalılara tank savar Javelin füzelerini veren Trump’tı. Demokratlar ya da Obama değil” diye konuştu.
“Önümüzdeki haftalarda ABD’nin Rus petrol ve gazı kullanan ülkelere ikincil yaptırımlar getirmeye başlayacağını göreceklerini ifade eden Johnson, bu konuda Senatör Lindsay Graham’ın tasarısının Senato’da 78 destekçiye ulaştığını ve bunun Rusya Devlet Başkanı Putin’i zorlayacağını vurguladı.
Johnson konuşmasında bunun bazı ülkeler, örneğin Türkiye için zor olacağını bildiğini de ifade ederek “Ama bu doğru olan. Çünkü bu savaş hepimiz için felaket oldu – ekonomilerimizi sarstı, enflasyona neden oldu, büyük ekonomik sıkıntılar ve yüz binlerce can kaybına yol açtı. Bir an önce bitmeli. Ve bunu, Putin’in Batı ile uzlaşmak istemesi umuduna bağlayamayız. Putin’in güç modeli, Batı’yı düşman göstererek ülkesini “kurtaran” bir güçlü adam imajı üzerine kurulu. Washington ile dost olmak, onun iç siyasetteki gücünü sarsar. Bu yüzden, savaş ancak güçlü bir konumdan sona erdirilebilir. Putin hemen tüm topraklardan çekilmese bile, Ukrayna NATO’ya hemen giremese bile, önemli olan şu: Putin, Ukrayna’nın bağımsız ve egemen bir ülke olarak kendi kaderini seçmesine izin vermeli. Tıpkı Birleşik Krallık ve Türkiye gibi. Ukraynalılar bunu istiyor ve bu uğurda savaşacaklar. Putin’in bunu kabullenmesi zor olacağı için, daha sert yaptırımlar ve uzun vadeli askeri destek planları gerekiyor. Kısa vadede zor olsa da, uzun vadede çok faydalı olacak. Avrupa-Atlantik bölgesine istikrar ve güvenlik getirecek. Bu, Birleşik Krallık, Türkiye ve NATO için savunma harcamalarının düşmesi anlamına gelecek. Bu konferansta herkese diyorum ki, birlikte çalışalım. Savaşı bitirelim. Batı’ya olan güveni yeniden tesis edelim. Özellikle küresel ticaret sistemini yeniden inşa edelim” dedi.
Trump’ın tarifeleri ve Çin politikalarına da değinen Johnson, Brexit örneği vererek “Biz de Türkiye gibi yüzde 10 gümrük vergisi ödüyoruz, bu hâlâ yüksek. Trump bu vergileri uzun zamandır savunuyor. Ama amacı, yatırımları ve üretimi yeniden ABD’ye çekmek” dedi.
Türkiye ve Birleşik Krallık’ın büyük serbest ticaret ülkeleri olarak bunun uzun vadede fayda getirmeyeceğini bildiğini ve Çin’den gelen ürünlerin ABD’den çekilmesinin ekonomik açıdan yıkıcı olacağını belirten Johnson “Evet, Çin’in kritik altyapımıza, nükleer santrallere, 5G ağlarına sızmasına karşı dikkatli olmalıyız. Ama Çin küresel ekonominin vazgeçilmez bir parçasıdır. Dengeli yaklaşmalıyız. Son yıllarda fark ettim ki, insanlar Çin’in küresel hâkimiyetini abartıyor, Amerikan gücünü ise küçümsüyor. ABD hâlâ en zengin ülke. Oransal olarak Çin’e kıyasla ABD’nin gelişmek ve büyümek için alanı var. ABD uzun vadede kazanan olacak. Ben Amerika’yı uzun vadeli bir emeklilik planı/yatırımı olarak düşünmeye devam ederdim. Trump, Avrupa’nın savunmasına katkısının yetersiz olduğunu haklı olarak dile getiriyor. Birleşik Krallık olarak yüzde 2.3 harcıyoruz, Türkiye yüzde 1.9, Amerika yüzde 3.5. Bu adaletsiz. Amerikalılar Avrupa’nın güvenliğini bizden fazla finanse ediyor. Bu sürdürülemez” dedi.
Birleşik Krallık ve Türkiye’nin birlikte çok şey yapabileceğini vurgulayan Johnson kapanışta ise “Başbakanlığım döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çok şey başardık. Özellikle savunma, istihbaratta daha fazla iş birliği yapmalıyız. Typhoon uçakları anlaşması ne oldu? Onu halledelim artık. Temmuz’a kadar serbest ticaret anlaşmasını halletmeliyiz. Aramızda yüzde 12 gümrük vergisi var – saçmalık. Bunları kaldıralım. Birleşik Krallık’ta büyük bir Türk topluluğu var – gurur duyuyorum. Bu yıl 5 milyon Britanyalı Türkiye’ye gelecek, ailemden iki kardeşim de gelecek. Güvenlikten ticarete kadar, ortak çıkarlarımız çok. Belirsizlik ve karmaşa döneminde, birlikte daha fazlasını yapmalıyız” diye konuştu.
Johnson ardından Global Resources Partners, Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü’nün moderatörlüğünde panele katıldı ve soruları yanıtladı.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Eski Genel Direktörü Roberto Azevedo da etkinlikteki konuşmacılar arasındaydı. Azevedo hazırladığı sunumda ABD’nin tarife sürecine ve beklentilere değindi.
Azevedo sözlerini şöyle tamamladı:
“ABD ile Çin arasındaki gerilim azalmadı. Ve şimdi 2025’te Trump geri döndü. Trump’ın şu an getirdiği önlemler neler? Bu önemli, çünkü gelecekteki müzakereleri etkileyecek. Birincisi sektörel tarifeler – çelik, alüminyum ve otomobillere uygulanıyor. Burada önemli olan bunlar müzakereye açık görünüyor. Birleşik Krallık’la yapılan anlaşmayı gördük – otomobiller için kota verildi. 2 Nisan’daki “Kurtuluş Günü”nde yüzde 10’luk bir temel tarife açıklandı. Bu yüzde 10 müzakereye kapalı – yani ortadan kalkmayacak. Yüzde 10’un üstündeki karşılıklı tarifeler müzakereye açık. Türkiye’ye sadece bu yüzde 10’luk temel tarife uygulanıyor – o da pazarlık konusu değil. Ve ABD-Çin çözüm süreci sürüyor. Peki gelecekte bizi neler bekliyor? Birincisi Sorunlar çıkabilir: Öncelikle öngörülebilirlik sorunu. Daha dün, ABD Uluslararası Ticaret Mahkemesi, Trump’ın görev süresinde getirdiği “ulusal acil durum” gerekçeli tüm tarifeleri askıya aldı. Sektörel tarifeler geçerli ama ulusal güvenlik gerekçeliler durduruldu. Yargı, Kongre ve iş dünyası arasında baskılar oluşuyor. İkincisi Enflasyon. Bu matematiksel bir gerçek. Fiyatlar artacak. Ne kadar artacak? Belli değil ama artacak. Üretim zincirleri etkilenecek. ABD Merkez Bankası resesyon riskinin yükseldiğini söylüyor. Üçüncüsü ise misilleme: Şimdilik sadece Çin karşılık verdi. AB de karşılık verebilir sinyali veriyor. Diğerleri ise şimdilik sabırlı. Ama durgunluk riski ciddi. Peki ne bekliyoruz? Birinci megatrend: Daha karmaşık ve pahalı bir küresel ekonomi. Bu tüm önlemlerin sonucu. Dünya ne kadar pahalanacak? Bu soruyu yanıtlamamız gerek. WTO kurallarına ne olacak? Çünkü bu kurallar öngörülebilirlik sağlar. Küresel ticaretin yüzde 85’i ABD dışı. Yani ülkeler birbirleriyle nasıl etkileşime girecek? Eğer kurallara uymaya devam ederlerse, zarar daha az olur. Yeni anlaşmalar yolda. Çünkü piyasalar kapandı, alternatif arayışı başladı. Bu anlaşmalar esnek ve ayrımcı olabilir. Ülkeler tarifeleri düşürecek mi, yoksa yeniden sanayileşmeye mi odaklanacak? İkinci megatrend ise ABD-Çin rekabeti. Etkileri küresel olacak. Ticaret ve tedarik zinciri kaymaları, lojistik ve girdi maliyetlerinde artış, verimsizlik. Çünkü ülkeler bağımsız olmak istiyor. Üçüncü megatrend ise Yeni anlaşmalarla risk azaltma. Ülkeler büyük güçlere bağımlılığı azaltmak için yeni ittifaklar kuracak. Çok kutuplu işbirliği artacak. Dolar hakimiyetini azaltma çabaları olacak. Yapay zekâ ve enerji arayışı kritik olacak. Yapay zekâ büyük miktarda enerji gerektiriyor. Bugünkü enerji altyapısı bunu karşılamaz. Temiz enerji mi, yoksa fosil yakıtlarla mı devam edilecek? Büyük soru. Son megatrend ise yeni kurallar. Yeni bir küresel yapı ortaya çıkacak. Bu benim için kesin. Kaos olacak ama sonunda bir düzen gelecek. Ancak bu düzen 1947’deki gibi düzenli, uzlaşıya dayalı bir süreçle olmayacak. Düşünce kulüplerinden çıkacak, belki birbirine rakip kulüplerden. Son mesajım ise şu: Bilinmeyeni kucaklayın, her şeye hazırlıklı olun. Çünkü çok fazla belirsizlik geliyor. Bu dünyada esneklik ve çeviklik en büyük varlıklarınızdır.”